5 Aralık 2017 Salı

Transandantalizm Işığında Henry David Thoreau















“Ormana gittim çünkü bilerek yaşamak istiyordum. Yaşamın asıl gerçekleriyle yüzleşmek ve öğretilerini öğrenip, öğrenemeyeceğimi görmek için. Ve ölüm geldiğinde aslında hiç yaşamadığımı fark etmek için.”  
— Henry David Thoreau

Henry David Thoreau,  1817’de  Boston’un 32 km batısında küçük bir kasaba olan Concord’da dünyaya geldi. Etrafı ormanlarla çevrili Concord kasabası sadece Henry David Thoreau’un değil, aynı zamanda Transandantal akımının da doğduğu yer olacaktı. 18. yüzyıl rasyonalizmine karşı bir tepki olarak ortaya çıkan akım, her bireyin ruhunun dünyayla aynı olduğu, dünyanın birebir bir mikrokozmozu olduğu inancına dayanıyordu. Transandantal anlayış, dönemim püriten hayat tarzının katı ilkelerine karşı çıkmış, her insanın özünde iyilik yattığını ve bireyselliğine inanması gerektiğini savunmuştur. Transandantalistlere göre doğa her sorunun cevabını içinde barındırıyordu. Tüm cevaplar doğada gizliydi. Sorular ve sorunlarla baş etmenin yolu, doğayla bütünleşmekten geçiyordu.



Concord  (Massachusetts) Amerika Birleşik Devletleri'nin kurulmasıyla sonuçlanan  Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda ilk muharebenin yaşandığı yerdi. Burası karmaşadan uzak, yazarların ve düşünürlerin kendileriyle baş başa kalabileceği bir yer olarak oldukça uygundu. Ralph Waldo Emerson, Henry David Thoreau, Margaret Fuller, Bronson Alcott, Orestes Brownson, William Ellery Channing, Frederick Henry Hedge, Theodore Parker, ve George Putnam gibi önemli isimlerin temsilciliğini yaptığı Transandantal Kulübü üç ayda bir çıkan The Dial dergisiyle kırk yıl boyunca  akımın sesini duyurmaya çalıştılar.
1837 yılında Harvard’dan mezun olan Thoreau, şehirden uzaklaşıp orman yoluna saptı.“Yol sizi nereye götürüyorsa oraya gitmeyin, yol olmayan yerden gidin ki; iz bırakın.” diyen Ralph Waldo Emerson’un izinden yürüdü. Concord’un dışında bulunan Walden Gölü’nün yanındaki  Emerson’a ait bir arazide iki yılını geçirdi. Burada kendine bir baraka inşa edip deneyimlerini kaleme aldı. İki yıl, iyi ay, iki güne ait bu deneyiminin adı Walden’di.  Walden or, Life in the Woods (Ormanda Yaşam, 1854)
Emerson’ın denemeleri kadar 19. Yüzyıla damgasını vuran bir diğer isim ise İngiliz romantik şairi William Wordsworth’tu. Henry David Thoreau gibi ofisi dışarıda olan, yapıtlarını doğayla bütünleşerek kaleme alan William Wordsworth,  İngiltere’nin kuzeybatı bölgesindeki Göller Bölgesi’nde (The Lake District) kız kardeşi Dorothy Wordsworth birlikte yaşar. Yakın dostu şair Samuel Taylor Coleridge’in de kendilerine katılmalarıyla birlikte romantik dönemin yapı taşı sayılabilecek önemli şiirlere birlikte imza atarlar. Kendilerine “Göl Şairleri” diyen grup göl kenarında yürüyüşler ve uzun sohbetler yaparlar. Dorothy Wordsworth göl kenarında geçirilen vaktin ardından günlükler tutar. Doğayı anlatan bu günlükler, William Wordsworth ve Coleridge’in şiirlerine de eşlik eder.

1798 yılında Wordsworth ve Coleridge şiirlerinin bazıları, birlikte yayımladıkları Lirik Baladlar (Lyrical Ballads) adlı kitapta toplarlar. Lirik Baladlar 18. ve 19. yüzyıl İngiliz Romantik akımının önemli şiirlerini içinde barındırır. 
Göl Şairleri, Walden Gölü’nde hayallerini suya yazan Amerikalı yazarlara ve özellikle Henry David Thoreau’a da rehber olmuş olsa gerek. “Yürümek” makalesinde Henry David Thoreau William Wordsworth’tan şöyle bahseder.
“Bir gün bir gezgin Wordsworth’un hizmetçisinden efendisinin ofisini göstermesini istediğinde hizmetçi şöyle cevap vermiş; ‘Kütüphanesi burası ama ofisi dışarıda.’”
6 Mayıs 1862’de ölümünden sonra basılan ve The Atlantic Monthly Dergisi’nde yayınlanan “Yürümek”  Henry David Thoreau’nun önemli yapıtlarından biri. Thoreau doğanın ilahi güzelliğinden,  yürümenin ruhani boyutundan bahsederek, okuru tinsel bir boyuta taşır. Bu noktada Mississippi Nehri, bir çeşit büyülü, Kutsal Topraklar olarak tasvir edilir.


Üç bölümden oluşan makaledeki bölümlerin ortak noktası doğanın müthiş güzelliğidir. Bu güzelliği daha da ortaya sunmak için Thoreau, bir parça şiirselliğe de başvurur. İlk bölümde şehir insanına seslenen yazar, doğa ve insan ilişkisinde kalıtsal bir yan olduğundan, insanın doğadan ayrı düşünülemeyeceğinden bahseder. İkinci bölümde Thoreau, doğanın sihirli taraflarını dile getirir ve Amerikan toplumunun doğa üzerindeki olumsuz davranışlarını eleştirir. Okuru doğaya karşı duyarlı hale getirme adına böyle bir tutum sergilediğini de söyleyebiliriz. Üçüncü bölümde yazar okurun duyarlılığına seslenir ve doğanın barındırdığı ruhsal değerlerin üzerinde durur. Üç bölümün toplamında yazar yürümenin doğayla bütünleşme adına fiziksel bir aktiviteden öte bir şey olduğunu savunur.
“Benim sözümü ettiğim yürüyüşün hastaların belirli saatlerde ilaç almaları gibi yapılan egzersiz denen şeyle, ağırlık ya da sandalye sallamayla ilgisi yoktur. Bahsettiğim yürüyüşün kendisi o günün teşebbüsü ve macerasıdır.” Yürümek
Makalenin dili oldukça semboliktir ve Thoreau sık sık okura retorik sorular yöneltir.
“Neden bazen hangi yöne doğru yürüyeceğimize karar vermekte zorlanırız? Bence Doğa kendimizi ona şuursuzca teslim ettiğimiz takdirde bize doğru yönü gösterecek belli belirsiz bir manyetizmaya sahiptir.”Yürümek


“Efsane bize uzun zaman önce insana dönüştüğümüzü anlatıyor ama yine de hala karıncalar gibi alçakça yaşıyoruz. Pigmeler gibi turnalarla kavga ediyor, hata üstüne hata, darbe üstüne darbe yapıyoruz ve elde ettiğimiz en yersiz ve iyi şey aslında sakınabileceğimiz bir zavallılık oluyor. Yaşamlarımız küçük ayrıntılar yüzünden boşa harcanıyor. Dürüst bir adam hesap yapması gerektiğinde on parmağından fazlasına ihtiyaç duymaz. Eğer olağanüstü bir durum olursa belki on ayak parmağına da ihtiyaç duyar, ötesi fazlalıktır. Sadelik, sadelik, sadelik! Ben diyorum ki, işleriniz iki ya da üç olsun, yüz ya da bin değil. Milyonu saymak yerine yarım düzineyi sayın ve hesaplarınızı parmak uçlarınızda tutun. İnsanoğlu, uygar yaşamın çalkantılı denizinin ortasında, bulutlar, fırtınalar ve bataklık kumları arasında, bin bir tehlike içinde yaşamak zorundadır. Eğer kişi rotasını doğru ayarlayamazsa dibe batar ve limana ulaşamaz. Hayatta kalmak ve başarıya ulaşmak için usta bir hesaplayıcı olmak gerekir. Sadeleştir, sadeleştir, sadeleştir.” Nerede ve Nasıl Yaşadım
Thoreau; "Yabanda dünyanın kurtuluşu yatar.” görüşüne inanır, mutluluğun uçsuz bucaksız ormanlarda ve kasvetli bataklıklarda arar. Seçim yapması gerekirse, evini medeniyetin ortasına değil, yabanda inşa etmekten yanadır. “Bir çiftliğin sağlığı için nasıl bol miktarda gübre gerekiyorsa, insanın sağlığı için de dönümlerce çayır manzarası gerekir.” Doğanın gücünün bakir topraklarda yattığına inanır.
“Oyunuzu verin ancak onu bir kâğıt parçası olarak görmeyin, tüm nüfusunuzu kullanarak oy verin.” Diyen,  ödediği dolarların,  bir adam öldürmek üzere tüfek satın almaya yarayacağını düşündüğünden seçim vergisini ödemeyi reddeden ve “Ben ne yapayım?” diye soran vergi memuruna “Eğer gerçekten bir şey yapmak istiyorsan, istifa et.” Diyen Henry David Thoreau, Sivil İtaatsizlik terimini dünya üzerine yayarken, attığı her adımda bu tavrının arkasındadır. Transandantalizm ışığında Yürümek en sivil itaatsizliktir.


Candan Selman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

“Palyaço Söyledi Ben Yazdım”

  Pek çok kültürde eğlence figürü olarak kabul edilen palyaçolar, maskelerinin altına sakladığı yüzlerinden olsa gerek, komik oldukları kada...